Rahim Ağzı(Serviks) Kanseri Hakkında Bilinmeyenler

Rahim ağzı kanseri, kadınlarda görülen 4.en sık kanser türüdür. Dünya üzerinde her yıl
yaklaşık 500.000 kadın bu hastalıkla mücadele etmektedir. Serviks de denilen rahim ağzında
yer alan hücrelerin normal işlev ve şekillerini değiştirmesiyle ortaya çıkar. Anormal hücreler
meydana gelir ve displazi zemininde hızla çoğalan kanser öncülleri (CIN) ortaya çıkar.
Displastik hücreler zamanında tanı alınıp tedaviye başlanmazsa rahim ağzı kanseri (serviks
kanseri) denilen bir tabloya yol açar.

Rahim Ağzı Kanserine Yol Açan Faktörler
Nelerdir?
Rahim ağzında kanser öncüllerinin oluşmasına neden olan asıl etken viral enfeksiyonlardır.
Viral ajanlardan da en çok human papilloma virüs denilen HPV türü suçlanmaktadır. Bunun
yanında diğer risk faktörleri;
● Vajinal bölgenin kötü hijyeni
● Viral ve bakteriyel ajanların üremesini artıracak vajinal PH’ın değişikliği
● Önceden geçirilmiş genital bölge ameliyatları sonucunda genel bakımın iyi olmaması
● İdrar yolu enfeksiyonları
● Korunmasız ve çoklu partnerle cinsel ilişki olarak sayılabilir.

Rahim Ağzı Kanseri Belirtileri Nelerdir?
Rahim ağzı kanseri başlangıç aşamasında genelde herhangi bir bulgu vermez. Kadınlar
genelde jinekologlara anormal adet kanamaları, kötü kokulu ve değişik renkte vajinal
kanamalar, disparoni( cinsel ilişki esnasında ağrı) gibi şikayetlerle başvururlar. Genel olarak
rahim ağzı kanserinin belirtilerini ve niçin bu belirtilerin yaşandığını anlatalım;
1. Vajen denilen bölgede kitle veya dolgunluk hissi: Displastik oluşumların giderek
büyümesiyle serviksten vajene doğru elle hissedilen tümöral büyüklükler sonucu
kadınlar rahatsız olur ve jinekologlara başvurur.
2. Anormal vajinal kanamalar: Kanser hücreleri normal menstrüel kanamaların süresini
artırır. Bu da daha fazla kan kaybına neden olur. Aynı zamanda cinsel ilişki
sonrasında da kanamalar sıklıkla görülür.
3. Disparoni( Ağrılı Cinsel İlişki): Penisin vajene penetre olmasıyla servikste meydana
gelen tümörler sıkıştırılır ve baskı altına alınarak kadında ağrılı bir cinsel ilişkinin
oluşmasına neden olur.

4. Kötü kokulu vajinal akıntılar: Vajinal bölgenin PH değişikliğiyle bölgede enfeksiyonlar
meydana gelir. Bakteriyel ya da viral enfeksiyonlar tedavi altında olmayınca kötü
kokulu ve anormal renkli vajinal akıntılara yol açar.
5. Kabızlık, kanlı idrar: Tümoral hücrelerin aşırı derecede çoğalması mesane ve
rektuma bası yapar. Sonuçta kabızlık ve kanlı idrar şikayetleri yaşanabilir.
6. Ekstra organ tutulumları: Kanser öncülleri pelvik duvarı aşarak karaciğer, akciğer ve
böbrek gibi organları tutarak, buralarda ağrı ve ödeme yol açabilir. Bacaklarda
şişkinlik ve ağrıya neden olabilir.

Rahim Ağzı Kanserlerinden Korunma Yolları
Kadınlarda her yaşta görülebilen human papilloma virüs (HPV) enfeksiyonları hakkında
bilinmesi gereken en önemli şey; bağışıklık sistemi virüsü ne kadar tolere edebiliyor
konusudur. Yani virüsle enfekte olup ömür boyu rahim ağzı kanserine yakalanmayabilirsiniz.
Bu tamamen vücudunuzun bağışıklığına bağlıdır. HPV enfeksiyonlarına karşı geliştirilen
HPV aşısı da viral etkenin türüne göre koruyucu olmayabilir. Cinsel ilişki yoluyla HPV 18
türünü aldınız ve enfekte oldunuz. Daha sonrasında aşıyı yaptırmanız fayda sağlamaz.
Ancak enfekte olmadan önce aşı yaptırmanız sizi rahim ağzı kanseri ihtimaline karşı %100
koruyacaktır. Bunun yanında;
● Cinsel ilişki sırasında kondom kullanımı tam koruma sağlamasa da büyük oranda
faydalı olur.
● 21 yaşından sonra düzenli olarak pap-smear testinin yapılması gerekir.
● Cinsel yönden aktifseniz tek eşlilik de önemli bir korunma yoludur.

Rahim Ağzı Kanseri Tanısı Nasıl Konur?
21 yaşına girmiş her kadına belirli periyotlarla pap-smear testi yapılmalıdır. Bunun
sonucunda insidental olarak saptanan HPV enfeksiyonlarına karşı erken tanı ve tedavi
yöntemleri olacaktır. Pap-smear haricinde kolposkopi eşliğinde rahim duvarının gözlenmesi
ve gerekirse biyopsi alınmasıyla rahim ağzı kanseri tanısı netleşir.

Rahim Ağzı Kanseri Tedavisi Nasıl Olur?
Uzman jinekologlar rahim ağzı kanseri tedavi yöntemlerinde genel olarak radyoterapi ve
cerrahi yaklaşımlara yönelmektedir. Erken evrede ise daha çok cerrahi uygulanarak kitlenin
tamamen temizlenmesi daha faydalıdır. Radyoterapi ise hastalığın her evresinde
uygulanabilen küratif bir tedavi yöntemidir.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir